Bakara Suresi 48 Ayet Tefsiri Meali ve Arapça Yazılışı

Yeni Haber Merkezi

Medine döneminde nazil olmuştur. 286 ayetiyle Kur’an-ı Kerim’in en uzun suresidir. İsmini 67-73 ayetlerindeki sureden almıştır. “bakara (sığır)” Surede İslam hukukunun temel konularına ilişkin pek çok hüküm yer almaktadır.

Bakara Suresi 48. ayetinin yazımı

Ve öyle bir günden sakının ki, o gün kimse kimseye hiçbir şey ödeyemez, kimseden şefaat kabul edilmez, kimseden fidye alınmaz ve onlara yardım da edilmez.

Bakara Suresi 48. Ayet Anlamı

Kimsenin bir başkasının yerine bir şey ödeyemeyeceği, kimseden şefaatin kabul edilmeyeceği, kimseden kimsenin yerine kabul edilmeyeceği ve onlara yardım edilmeyeceği bir günden sakının.

Bakara Suresi 48. Ayet Yorumu

Şefaat, “birinin günahlarının bağışlanması için onun adına istiğfarda bulunmak, maddi veya manevi bir imkâna kavuşması için yetkili bir kimseye şefaatte bulunmak” gibi anlamlara gelen, özellikle dinî bir terim olarak “günahkâr bir müminin günahlarının bağışlanması veya yüksek bir derecenin elde edilmesi için Allah’a dua etmek, bir istekte bulunmak” olup, çoğunlukla bu yüksek dereceli kulların, ahirette günahkârların bağışlanması yönündeki isteklerini dile getirir.

Mu’tezile âlimleri bu ayete dayanarak ahirette günahkârlar için şefaat olmayacağını, ancak sevapları artanlar için şefaat edileceğini ileri sürmüşlerdir. Ehl-i sünnet âlimleri ise her iki durumda da şefaatin mümkün olduğunu, günahkâr kullar için peygamberler ve Allah katında yüksek itibara sahip diğer seçkin kişiler tarafından şefaat edilebileceğini ileri sürmüşlerdir (ayrıntılı bilgi için bk. Razi, III, 55-66). Ancak Allah izin vermedikçe hiç kimse şefaat edemeyecektir (örneğin bk. Bakara 2/255; Meryem 19/87; Taha 20/109).

Kur’an’ın ilgili ayetlerinin tonundan, ahirette şefaat mümkün olsa da bunun son derece sınırlı olacağı ve insanların şefaate güvenmeden kendi kurtuluşları için çaba sarf etmeleri gerektiği anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında insana düşen, vakit kaybetmeden tevhid inancına sarılmak, Allah’a olan kulluk görevlerini yerine getirmek, ahlakını güzelleştirmek ve geçmiş günahlarından tövbe etmektir.

Zira hem Kur’an’da hem de hadislerde samimi tövbenin reddedilmeyeceğine dair çok açık ve kesin ifadeler vardır. Kur’an’ın şefaat konusunda caydırıcı üslubu, şefaat beklentisinin insanları dinî ve ahlâkî hayatlarında gevşekliğe sürüklemesinden; tövbenin kabul edileceğine dair çok açık ve ümit verici ifadeleri ise tövbenin kişiyi yanlış inanç ve davranışlarından vazgeçirmesinden, böylece düzeltici ve ıslah edici bir fonksiyon görmesinden kaynaklanmaktadır.

Peygamberlerine inanmayıp, peygamberlerinin kendilerine şefaat edeceğine güvenerek İslam’ı kabul etmemekte ısrar eden Yahudileri uyaran bu ayet, aynı zamanda bütün insanlar ve Müslümanlar için bir uyarı anlamı taşımakta; insanın gerçek kurtuluşunun, başta iman olmak üzere kötülüklerden uzaklaşmasına ve dünya hayatında yaptığı iyi işlere bağlı olduğunu vurgulamaktadır.

Kaynak: Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 119-120

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*