SALTUK TÜRKÇE
Zamanının büyük velilerinden ve büyük adamlarından biri olan Mahmud Rifai’den ilim öğrendi ve ondan ilham aldı. İlimde yüksek makamlara ve tasavvufta üstün derecelere ulaştı. Birçok öğrenci yetiştirdi ve Allah’ın dininin yayılması için yararlı hizmetlerde bulundu. 1297’de (H. 697) Kıpçak ülkesinde Sabiha denilen bir yerde vefat etti. Onu çok seven bölge halkı, mezarının üzerine güzel bir türbe yaptırdı.
Saltuk Türki’nin mucizeleri çok meşhur olmuştur. Bunlardan bir kısmı Tuhfet-ül-Ervâh adlı eserde şöyle anlatılmaktadır: Bir gün Sabiha’daki hemşerileri ve âşıkları kendisine sularının olmadığını söyleyip su istediler. Bunun üzerine Saltuk Türki eliyle bir kayaya vurdu ve kayadan hemen su fışkırdı.
Aralarında Seyyid Behram Şah Haydari’nin de bulunduğu güvenilir bir grup şöyle anlatmıştır: “Saltuk Türki’nin bulunduğu şehirden, sayıları bin kişiden az olan bir grup düşmanla savaşmak üzere yola çıktı. Birkaç gün sonra Saltuk Türki olduğu yerde ayağa kalktı ve savaşır gibi hareketler yaptı. Vücudundan kan akıyordu. Etrafındakiler kanları sildi. Bu durum üç saat sürdü. Sonra oturdu ve sustu. Etrafındakiler bunun sebebini sordular. O şöyle dedi: “Birkaç gün önce buradan ayrılanların karşısına büyük bir düşman kuvveti çıktı. Sayıları üç bine yakındı. Müslümanların zayıf olduğunu anlayınca Allah’ın izniyle onlara katıldım. Ben de düşmanla savaştım. Üç Müslüman şehit oldu. Bunların ilk grubu yedi gün sonra buraya gelecek.” Bunun üzerine etrafındakiler o günü tarihlendirdiler. Yedi gün sonra ilk grup gelmeye başladı. Gelenler evlerine dönmeden önce Saltuk Türki’nin dergâhına gelip Saltuk Türki’nin önünde başlarını eğerek, “Uzun zamandır senin büyüklüğünü ve kıymetini bilmiyorduk. Ey Allah’ın koruyucusu! Biz bin kişiden azdık. Üç bin kadar kâfir çıktı karşımıza. Tam yenilip yok olacağımız sırada sen geldin. Bizimle beraber savaştın. Biz seni görüyorduk. Allah’ın izniyle onları bizden uzaklaştırdın. Biz de sağ salim kurtulduk.” dediler. On gün sonra geride kalanlar da geldiler. Onlar da aynı hikâyeyi anlattılar.
Saltuk Türki’nin bir talebesi anlatıyor: “Bir akşam aklıma geldi, “Keşke balık olsaydı da yiyebilseydik.” Sabahleyin Saltuk Türki bize, “Kalkın, balık istiyoruz.” dedi. Birlikte denize gittik, denize vardığımızda, “Ey su! Geri çekilin!” dedi. Su bir ok atımı kadar geri çekildi ve durdu. Denizin çekildiği yerde çok balık vardı. Yanımdakiler ve ben, balıklardan ihtiyacımız kadar aldık. İşimiz bitince, “Ey su! Geri çekilin!” dedi. Su, yerine döndü. O anda Saltuk Türki bana baktı ve, “Ey filan! Fakirlere böyle şeyler kolaydır.” dedi. “Efendim!” dedim.
Bir gün Saltuk Türki talebelerine, Berhabiyye’de bir yerde çok miktarda altın, gümüş ve kıymetli eşya olduğunu söyledi. O sırada Saltuk Türki ve talebeleri oraya yakın bir yerde bulunuyorlardı. Bunun üzerine talebeleri, “Biz orayı biliyoruz, gidip bunları çıkaralım” dediler. Bunun üzerine Saltuk Türki, “Şimdi görüyorum ki, orada bazı kimseler kazı yapmışlar, içindeki kıymetli eşyaları, altın ve gümüşü çıkarmışlar, işlerini bitirdikten sonra eşyaları bölüşürken aralarında anlaşmazlığa düşmüşler, birbirlerine silah çekmeye başlamışlar” dedi. Saltuk Türki ve talebeleri defineyi bulanların yanına gittiler. Saltuk Türki’nin geldiğini gördüler ve onun azametinden korkarak kendilerine geldiler ve kavgayı bıraktılar. Saltuk Türki’nin, çıkardığı eşyaları aralarında paylaşmak için geldiğini zannettiler. Saltuk Türki, çıkardığı eşyalara iğrenerek bakınca, bütün o eşyalar toprak olmuştu. O eşyaları çıkaranlar hayretle, “Efendim! Bu nedir? Ne yaptınız?” diye sorduklarında Saltuk Türki, “Bu Allahu teâlânın izniyle oldu. Biz sizin toprak olan bir şey için savaşmanızı istemedik. Sizin menfaatinizi istedik. Halbuki siz silahlarınızı çekip birbirinizle savaşmaya gidiyordunuz. Ne Allahu teâlâdan ne de bizden hiç utanmıyordunuz.” dedi. O insanlar tövbe ettiler ve salihlerden oldular.
Saltuk Türki’nin iki yüz taneli bir tespihi vardı. Ölmeden önce yakınlarına, “Bunu saklayın. Benden yedi yıl sonra filan padişah ordusuyla gelecek. İki yüz emiri var. Eğer sizden o tespihi isterse ona deyin ki, “Bu tespihi alırsan her yerde kargaşa, yüksek fiyatlar ve başka şeyler olacak.” Eğer vazgeçmezse tespihi ona verin.” Nihayet Saltuk Türki’nin ölümünden yedi yıl sonra adı geçen padişah geldi. O tespihi istedi. Önce vermediler ama Saltuk Türki’nin ne istediğini aynen söylediler. Padişah, o tespihi onlardan mutlaka alacağını söyledi. Tespihi aldı. Bunları komutanları arasında dağıttı. Bunun üzerine Saltuk Türki’nin kendisine anlattığı bütün belalar ve musibetler gerçekleşti. Padişah pişman oldu. Ancak pişmanlığı ona fayda vermedi.
Şöyle anlatılır: Saltuk Türki seccadesinde otururken yanına bir adam geldi. O adama, “Hatırlıyor musun? Ekmek diyerek bana pis bir şey yedirmek istedin?” dedi. Adam, “Evet, öyle oldu.” dedi. Şeyh Saltuk Türki, “Sen Allah’ın velisini alaya alan ve onunla alay eden birisin.” dedi. Saltuk Türki konuşmasını bitirir bitirmez, o adamın karnı fena halde şişti ve oracıkta öldü.
MUCİZE VE HİKAYELERİ
MÜSLÜMAN OLACAK MISIN?
Bir Hıristiyan Saltuk Türki’nin yanına gelerek, “Efendim! Fransızlar kardeşimi ve elindeki ticari malları esir aldılar, oysa onlar da Hıristiyandırlar.” dedi. Bunun üzerine Saltuk Türki, Hıristiyana, “Kardeşini esaretten kurtarırsam Müslüman olur musun?” diye sordu. Hıristiyan, “Evet, olurum.” dedi. Bunun üzerine Saltuk Türki bir süre olduğu yerde oturdu. “Kardeşin serbest bırakıldı. Yakında gelir!” dedi. Birkaç gün sonra esir mallarıyla geldi ve şöyle dedi: “Biz şu gün oturuyorduk, bir doğan gelip, “Ben Saltuk Türki’yim” dedi ve beni esir alan kişinin başını kesti. Bunu görünce beni ve yanımdakileri serbest bıraktılar. Bu olaydan sonra iki Hıristiyan kardeş, aileleri ve daha birçokları Müslüman oldular.
KAYNAKLAR
1) Kutsal Ruh Camii; v.2, s.29
2) İslam Âlimleri Ansiklopedisi; c.9, s.252
Bir yanıt bırakın