Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Şehit ölüm acısını, sizden birinizin karıncanın ısırmasının acısı kadar hisseder.”
Tirmizî, Fadail el-cihad 26. Ayrıca bkz. Nesa’i, Cihad 35; İbn Mâce, Cihad 16.
Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Yedi şey gelmeden önce iyi işler yapmaya çalışın. Yoksa insana vazifelerini unutturan fakirlikten, insanı saptıran zenginlikten, insanı güçsüzleştiren hastalıktan, onu bunaklaştıran ihtiyarlıktan, ansızın gelen ölümden, gelecek şeylerin en kötüsü olan deccaldan ve felaketi daha büyük ve daha acı olan kıyametten başkasını mı bekliyorsunuz?”
Tirmizî, Zühd 3
Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Yedi şey gelmeden önce hayırlı işler yapmakta acele edin. Yoksa siz, sizi unutturan fakirlik, sizi saptıran zenginlik, (her şeyi) bozan ve mahveden hastalık, sizi saçmalatan ihtiyarlık, ansızın gelen ölüm, beklenenlerin en kötüsü, Deccal ve felaketi en korkunç ve acı olan kıyametten başka bir şey beklediğinizi mi sanıyorsunuz?”
Tirmizî, Zühd 3
Ebû Mûsâ el-Eş’arî (radıyallahu anh)’ın rivayetine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah zalime mühlet verir, onu yakaladığında da onu kaçırmaz.” Sonra şu ayeti okudu:
“Rabbin, zalim bir memleket halkını işte böyle yakalar. Gerçekten onun yakalaması çok acı ve şiddetlidir.” [Hûd sûresi (11), 102].
Buhari, Surenin Tefsiri (11); Müslim, Birr 61. Ayrıca bkz. Tirmizi, Surenin Tefsir’i (11); İbn Mâce, Fiten 22.
Ebû Ya’lâ Şeddad İbnu Evs (radıyallahu anh)’den rivayete göre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Yüce Allah her canlıya iyi davranılmasını emretmiştir. Bu nedenle, bir canlıyı öldürmek zorunda kaldığınızda, onu incitmeyecek şekilde yapın. Bir hayvanı kestiğinizde, onu incitmeyecek şekilde kesin. Bu işi yapacak olan kişi bıçağını iyi bilemeli ve hayvana acı vermemelidir.”
Müslim, Sayd 57. Ayrıca bkz. Ebu Davud, Adahi 11; Tirmizî, Diyât 14; Nasa’i, Dahaya 22, 26, 27; İbn Mâce, Zebaih 3.
Ebu Mes’ud Ukbe ibn Amr el-Ensari el-Bedri (Allah ondan razı olsun) şöyle dedi:
Sadaka ayeti nazil olunca, sırtımızda yük taşıyarak sadaka vermeye başladık. Sonra bir adam geldi ve çok sadaka verdi. Münafıklar, “Gösteriş yapıyor” dediler. Başka biri geldi ve bir ölçek hurma getirdi. Yine münafıklar, “Allah’ın bu ölçek hurma ihtiyacı yok” dediler. Bunun üzerine, “Gönülden sadaka veren müminleri eleştirenler ve güçlerinin yettiğinden başka bir şey bulamayanlarla alay edenler var ya, Allah onları gülünç duruma düşürdü. Onlar için acı bir azap vardır” dediler.
[Tevbe sûresi (9), 79] Ayet nazil oldu. Buhari, Zekat 10; Müslim, Zekat 72
Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Kişinin cemaatle kıldığı namazın sevabı, evinde veya çarşıda kıldığı namazın sevabından yirmi beş kat daha fazladır. O kimse abdestini güzelce alır ve sonra sadece namaz kılmak için camiye giderse, attığı her adım için bir derece yükseltilir ve bir hatası silinir. Namazı kıldıktan sonra abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde kaldığı sürece melekler ona:
“Allah’ım! Ona rahmet eyle, ona merhamet eyle!” diye dua etmeye devam ederler. O kişi namazı beklediği sürece sanki namazdaymış gibi olur.
Buhari, Ezan 30; Müslim, Mesâcid 272. Ayrıca bkz. Buhari, Salat 87, Buyu’ 49; Ebu Davud, Salat 48; İbn Mace, Taharet 6, Mescid 14.
İbn Mes’ud (radıyallahu anh)’ın rivayetine göre Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Kim bir Müslümanın malını almak için yalan yere yemin ederse Allah’ın gazabına uğrar.” İbn Mes’ud diyor ki:
Sonra Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ın kitabından, onun sözünü teyit eden şu ayeti okudu:
“Allah’a olan ahit ve yeminlerini az bir bedel karşılığında değiştirenlere gelince, işte onların ahirette hiçbir nasibi yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.” [Âl-i İmrân sûresi (3), 77].
Buhari, Eyman 11, 17; Müslim, İman 220, 222. Ayrıca bkz. Ebu Davud, Eymen 2; Tirmizî, Büyu’ 42; Nesai, Edebul-Kudat 36; İbn Mace, Ahkam 7
Abdullah İbnu Amr İbnu’l-As (radıyallahu anh)’dan rivayete göre, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) İbrahim (aleyhisselâm) hakkında şöyle buyurmuştur:
“Rabbim, putlar birçok insanı saptırmıştır. Artık kim bana uyarsa o bendendir.” [İbrâhim sûresi (14),36] ve İsa’nın şu ayeti:
“Eğer onları cezalandırırsan, şüphesiz onlar Senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen Celal ve Hikmet Sahibisin.” [Mâide sûresi (5), 118] Okudu, ellerini kaldırdı ve şöyle dedi:
“Allah’ım, ümmetimi koru, ümmetime merhamet et!” diye dua etti ve ağladı.
Bunun üzerine Allah Teala şöyle buyurdu:
“Ey Cebrail! – Rabbin her şeyi en iyi bilendir – git ve Muhammed’e neden ağladığını sor,” dedi. Cebrail geldi ve Allah Resulü (sav) onun ümmeti için duyduğu endişeden dolayı ağladığını söyledi. Gerçekten de Allah her şeyi en iyi bilendir. (Cebrail’in dönüşü ve durumu ona bildirmesi üzerine) Yüce Allah şöyle buyurdu:
“Ey Cebrail! Muhammed’e git ve sözümüzü ona ilet,” dedi:
“Ümmetin hakkında seni razı edeceğiz ve seni asla üzmeyeceğiz.”
Müslüman, İnanç 346
Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) şöyle dedi:
Allah Resulü’ne (s.a.v.) şöyle denildi: “Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi bundan sorumlu tutar ve dilediğini bağışlar, dilediğini de cezalandırır. Allah her şeye kadirdir.” [Bakara sûresi(2), 284] “Ayet nazil olunca, Resûlullah’ın (s.a.v.) ashabı, durumla karşılaştılar. Bunun üzerine ashab, Resûlullah’ın (s.a.v.) huzuruna geldiler, diz çöktüler ve şöyle dediler:
– Ey Allah’ın Resulü! Namaz, cihat, oruç ve sadaka gibi gücümüzün yettiği amellerle görevlendirildik. Fakat şimdi bu ayet sana vahyedildi ki, aklımıza gelenlerden ve kalbimizden geçenlerden sorumlu tutulacağız; bunu yapmaya gücümüz yetmiyor. Bunun üzerine Allah’ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Sizden önce kendilerine kitap verilen Yahudiler ve Hıristiyanların dediği gibi, ‘İşittik ve isyan ettik’ mi demek istiyorsunuz? Aksine, ‘İşittik ve itaat ettik’ demelisiniz. Rabbimiz! Bizi bağışla, bizi bağışla, dönüş Sanadır.”
Sahabe bu sözleri okuyup dilleri bu sözlere alışınca, Allah Teala şu ayeti indirdi:
“Resul, Rabbinden kendisine indirilene inandı, müminler de. Hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inandılar. Dediler ki: ‘Elçiler arasında ayrım yapmayız.’ Duyarız ve itaat ederiz, Senden bağışlanma dileriz, ey Rabbimiz, dönüş Sanadır.” [Bakara sûresi (2), 285].
Sahabeler, nazil olan ayetin gereğini yapıp bu kelimeyi söylemeye alışınca, Allah Teala önceki ayetin hükmünü nesh etti ve şu ayeti indirdi: “Allah, hiçbir nefse gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez. Herkesin kazancı kendi lehine, kötülüğü de kendi zararınadır. Rabbimiz! Unutursak veya yanılırsak bizi sorgulama!” Allah Teala: “Evet” buyurdu. “Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi yükleme. Bizi bağışla, kusurlarımızı görmezden gel ve bize merhamet et. Sen bizim mevlamızsın, kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.” [Bakara sûresi (2), 286] Allah Teala: “Evet” buyurdu. Müslim, İman 199
Bir yanıt bırakın